Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı | TOVAK
17 Şubat 2009
Sizlerle Bitlis-Hizan’daki durumu paylaşmak, burada yapılanları ve yapılması gerekenleri anlatmak için bu mektubu kaleme alıyorum. “EĞER DOĞUDA DOĞMAK SUÇSA, EN BÜYÜK SUÇLU GÜNEŞTİR. . . “ Bu sözü bana Bitlis Hizan’a geldiğim ilk günlerde buralı bir öğretmen söylemişti. Başta bir anlam verememiştim. “Ne yani siz suçlu musunuz?” demiştim; “Yıllardır bölgede süren olayların, imkansızlıkların, iki arada kalmaların suçlusu siz misiniz...” İki arada kalmak... Böyle tabir ediyorum çünkü köylülerden biri bir defasında şöyle demişti: ''Hocam, biz bu olaylar zamanı ne yapacağımızı bilmez hale geldik. Devlet yılda bir gün buradaydı; dağdan gelenler 364 gün!” Sözlerinden de anlaşılacağı üzere burada insanların bütün umudu tükenmiş ya da ertelenmiş durumda. “Devlet buralara elini uzatmadı mı?” diyeceksiniz; uzattı. Doğuya gereğinden fazla bütçe ve yatırım çıkarılmış aslında fakat bu bütçe Ankara'da kalıyor. Buralara gelene kadar o yığınca para ya bürokrasi süzgecinden geçemiyor ya da yanlış yatırımlarla fazla bir işe yaramıyor. Aslında buralara çıkan bütçe ve yatırım para değil, umut olmalı. “Umut” diyorum, çünkü insanları fitillemek gerekiyor. Tıpkı Mustafa Kemal'in başlattığı, 1920’lerdeki Millet Mekteplerinin, sonraki Halk Evlerinin, sonraki ‘Köy Enstitülerinin yaptığı gibi; burada yapılması gereken balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmek olmalı. Ne içtenlikle ve heyecanla dinlemiştim İzmir'de eskiden Köy Enstitüsünde görev yapan Neriman Öğretmeni. Onun yaptıklarını dinledikten sonra fark ediyorum ki aslında biz hiçbir şey yapmıyoruz buralarda. Öğretmenliğin sadece ‘ABC’den ibaret olduğuna inanan yığınca kişi var. Oysa öğretmenlik aslında bulunduğumuz yere insanları o karanlıktan kurtaracak ışık götürmektir. Doğu’da doğmak suçsa en büyük suçlu olmaktır, güneş olmaktır öğretmen olmak. Tahir Bey ile ilk görüşmemizde burada yapılması gerekenleri anlattığım ona, o da beni büyük bir içtenlikle dinledi. Dinlemekle de kalmadı ve elinden gelen bütün desteği verdi. Bu desteğin karşılığında da yapılacak tüm işlerde köylülerin emeğinin olmasını istedi. Aslında olması gereken de bu idi. Çünkü daha önce de bahsetmiştim insanlar buralarda imkansızlıklara sığınılarak o kadar hazıra alıştırılmış ki; öncelikle bu sorunu aşmak gerekiyordu. Tahir Bey “İlk olarak neler gerekli?” diye sordu. Ben de sınıfın durumundan bahsettim. Sınıfın içindeki boyaların ve duvarların döküldüğünü, kapımızın kırık olduğunu anlattım. Bize verilecek destek karşılığında köylülerin boya işlerini kendilerinin yapacağını ve baharda okul bahçesine fidan dikeceklerini söyledim. Tahir Bey aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra Almanya'dan Mehtap Hanım’la gereken maddi desteği gönderdi. Mehtap Hanım çok uzaklarda olmasına rağmen sanki kapı komşumuz gibi bütün içtenliği ile bize her konuda destek verdi. İlk aşamada duvarları boyadık yerlere halı fleks döşedik ve kapıyı değiştirdik. Çok kısa sürede tamamlanan bu gelişmelerden sonra köylülerin de, sizlerin büyük desteği ile bana olan güvenleri arttı. Artık bir işi yaparken yalnız olmayacaktık. Köylülerin iş yapma gücü değil, ertelenen umutları yeniden dirilmeye başlamıştı. Daha sonra Tahir Bey ve Mehtap Hanım’la görüşmelerimiz sıklaşmaya başladı. Şimdi sırada bir ARI KOOPARATİFİ vardı. Burada insanların geçim kaynakları hayvancılık, arı ve ceviz üzerine. Ürünler arasında özellikle bal ve ceviz çok kaliteli ve güzel. Tahir Bey bana insanların ürettiğinin karşılığını alıp almadığını sormuştu. Bu ürünleri değerlendirebilecekleri bir pazar var mıydı, yoksa neler yapılabilirdi. Bir akşam köylüleri sınıfta toplayıp, sınıf için destek sağlayan insanların, sizlere ürettiğinizi satmak için bir pazar veya bir kooperatif kurma düşüncesinde olduklarını söyledim. Hangi kaynak için destek istediklerini söylediğimde arı üzerinde kararlaştılar. Köylüler sizlerden adres alarak ilk etapta ballarını göndermek istiyorlar. Şu an kooperatif için gelişmeler umut verici bir şekilde devam etmekte. Daha sonra Tahir Bey ile görüştüğümüzde başka bir eksiklik olup olmadığını sordu. Köyde, köy odası, çeşme, okuldaki eksiklikler vs... Köyün kadınlar tuvaletinin resimlerini gönderdim ona. Kadınlar bu tuvalet denilen yerde hem bulaşık yıkıyorlar hem de ihtiyaçlarını gideriyorlar. Evlerin hiç birinde tuvalet yok. Tahir Bey’den bu konuda da destek istedim. Kendisi de Mehtap Hanım da gerekli desteği vereceğini söylediler. Daha sonra İstanbul dan Cafer Bey ile iletişime geçtik. Geçen hafta aradığımda Mart ayında tuvalet işini MODOKO ile birlikte halledeceklerini söyledi. İLKEM KOLEJİ’nin okulumuza bir bilişim sınıfı yapmak için gerekli çalışmalara başladığı haberini aldığımda çok sevindim. Böyle bir sınıfta sadece öğrenciler değil köylüler de kendilerini geliştirmek için yararlı materyalleri kullanarak gerekli desteği alabilecekler çünkü. Ben de bilgisayarlar gelince köylülere bilgisayar kursu vereceğim. Şimdi ise okulun dış boyasını ve okul bahçesinin duvarını yapmak istiyoruz. Bu konuda Nalan Hanım gerekli desteğin ilk etabını karşılayacağını söyledi. Geçen 4 ay içinde şundan emin olabilirsiniz ki çok iyi şeyler yaptınız. Körelen umutlar şimdi yeniden canlanmak üzere. Aslında burası bir başlangıç yeri. Buradan alacağımız sonuçlar çok güzel işleri yapmamızın bir referansı olacak belki de. Elinizdeki tüm imkanlarla bu işe giriştiniz biliyorum, köylüler de biliyor. Herkes her şeyin farkında artık. UMUT EDİYORUM VE EDİYORUZ Kİ HERŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK. .. SAYGILARIMLA AYTAÇ KOÇ