Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı | TOVAK
31 Mart 2010
Köyde bulunan öğrenciler, eğitmenler ve vatandaşların yardımıyla, okula yeni kütüphane için raflar yapıldı ve kitaplar yerleştirildi. Kitaplar bursiyerler tarafından hikaye-roman, ders kaynak kitapları, ansiklopediler olarak tasnif edildi. Prof. Dr. Levent Kırılmaz ve ekibi sadece kitaplarla değil, aynı zamanda fidanlarla geldi Balıklıova köyüne. Öğlene kadar kütüphaneyi yenileyen ekip, öğleden sonra da getirdikleri 45 adet mavi servi, 10 adet fıstık çamı, 10 adet sakız ağacı, 3 adet dut fidanı ve 10 adet mantar meşesini dikti. Dikim yerinin belirlenmesi, çapalanması gibi tüm dikim işleri İMECE ekibi ve köy halkının da yardımıyla tamamlandı. Bütün işler bittikten sonra bursiyerlerin ve öğrencilerin eğlenmesi ve birlikte oyun oynaması için de vakit kaldı.
Ardından Prof. Dr. Levent Kırılmaz ve ekibi köyden ayrıldı, ekip akşam saatlerinde güzel ve başarılı bir İMECE projesini uygulamanın verdiği keyifle evlerine mutluluk içinde ulaştı. Prof. Dr. Levent Kırılmaz' ın bu güzel günü anlattığı mektubunu aşağıda okuyabilirsiniz. Merhaba, Cumartesi günü yola koyulmadan önce odamda bulunan ve bana daha önceden getirilen kitap ve ansiklopedileri otobüse yükledik ve Eğitim için Elele Grubu Bursiyeri 17 öğrencimiz ile saat 08:00'de Balıklıova'ya doğru yola çıktık. Saat 10:00'da köydeydik. Müdür bey ve okul aile birliği başkanı, kendisine ait olan kahvehane-restoranda bizleri karşıladılar. Muhtarın da katılımıyla çaylarımızı içtik ve İzmir'den getirdiğimiz gevreklerimizi afiyetle hep birlikte yedik.
Daha sonra bizleri okulda bekleyen minik kardeşlerimizi daha fazla bekletmemek için izin istedik ve 5 dakikalık kısa yolculuk sonrası okula vardık. Bizleri 20 kadar öğrenci heyecanla bekliyordu. Bu arada, okul yolu üzerinde bulunan marangozumuz Yusuf usta ile de konuştuk ve kitaplıkları okula getirmesini söyledik. Zaten hepsi kamyonete yüklenmişti, bizden biraz önce okula vardı. Bizler de okula ulaştığımızda önce kütüphane odasında bulunan eski rafları ve kitap-ansiklopedileri bursiyerlerimiz ve öğrenci kardeşlerimizle birlikte koridora çıkardık. Akabinde, marangozumuz hızla yeni rafları yerlerine monte etmeye başladı. Bu esnada herkes kelimenin tam anlamıyla birer arı gibi çalışıyordu. İçeride göz gözü görmüyordu sanki.
Bir yandan eski kitaplar dışarı çıkarılıyor, diğer yandan da otobüste beraberimizde getirdiğimiz yeni kitap-ansiklopedi-kırtasiye malzemeleri yine öğrenci-bursiyer işbirliği ile okula taşınıyordu. Yusuf usta, rafların montajını bitirince yine öğrenci kardeşlerimiz önce boş rafların tozunu aldılar ve işin en heyecanlı bölümü başladı. Kitaplar bursiyerlerimiz tarafından hikaye-roman, ders kaynak kitapları, ansiklopediler vs olarak hızla tasnif edilmeye başlandı. Bunları raflara taşımak için küçük kardeşlerimiz de bizlere yardımcı oldular. Öyle ki, sanki aralarında gizli bir yarış yapıyorlardı, kim daha fazla çalışacak diye. Hele 3. sınıf öğrencisi Süleyman vardı ki, benim sağ kolum gibiydi. Ona verdiğim hikaye-romanları ve Natinal Geographic dergilerini jet gibi yerine koyup bana geri dönüyordu. Ona yetişmem mümkün değildi, beni bekliyordu...
Kısa zamanda tüm kitaplar eridi gitti. Rafların hepsini dolduramamıştık ama onlara söz verdik, en kısa zamanda yine yeni kitaplarla geri geleceğiz diye. Saat 13:00'e doğru kitapların yerleştirilmesi bitmişti bile. Tabii kütüphane alanının yer temizliği de gerekiyordu. Hemen paspas bulundu, 2 bursiyerimiz hızla bu işi de tamamladılar. Sonuç gurur vericiydi. Hepsi, geriye çekilip eserlerine bakıyordu, gözlerinden ve yüzlerinden mutluluk akıyordu. Müdür bey, öğlen yemeği için ture yaptırdıklarını müjdeledi :-))) Tekrar sahile, kahvehaneye geri geldik. Ayranlarımızla birlikte sıcak turelerimizi yedik, çayımızı içtik. Ama zamanı iyi kullanmak zorundaydık. Daha işimiz bitmemişti. Getirdiğimiz 3 adet dut fidanı, 45 adet mavi servi, 10 adet fıstık çamı, 10 adet sakız ağacı ve 10 adet mantar meşesini dikmek için tekrar otobüsle okula geri döndük. Dikim yerlerini belirledik, çapalar, kazmalar bulundu. Yine öğrenciler ve bursiyerlerimiz inanılmaz işbirliği yaptılar. Gerçekten herkeste inanılmaz bir enerji vardı. Bir arkadaşımız mesafe çubuğuyla dikim yerini belirliyor, diğeri o noktaya dikilecek fidanı koyuyor, arkadan gelenler dikim yerini kazıyor, diğeri fidanı dikiyor, diğeri de hemen can suyu veriyordu. Su taşıma işinde minik kardeşlerimiz inanılmaz yardımcı oldular. Hele balonla su taşıyan öğrenci bize Türk zekasını kanıtladı.
Asistanım minik Süleyman ise yine yanı başımdaydı, beni hiç yalnız bırakmıyordu. Bu arada asistanıma da bir ayrıcalık yaptım ve bursiyerlerimize bir arkadaşımızın hediye ettiği kalem şeklinde FM radyodan son kalanı verdim. Kimseye göstermemesini de sıkı sıkı tenbih ettim :-))) O kadar hızlı çalışmıştık ki, 80'e yakın fidanı neredeyse 1 saat içinde diktik, bize iş dayanmıyordu. Bursiyerlerimiz ve minik kardeşlerimiz hep birlikte voleybol, futbol oynadılar, getirdiğimiz çikolata, gofretleri dağıttık. Okul önünde hatıra fotoğrafı çektirdik. Artık veda zamanı gelmişti. Aynı zamanda Balıklıova'lı olan Caner arkadaşımız, bize eski köyü de göstermek isteğini söyleyince hayır diyemedik. Otobüsle hemen yakındaki eski köye gittik. İnanılmaz güzellikte bir manzara vardı. Burayı terk edip de deniz kıyısına neden yerleştikleri anlamakta zorluk çektik. Caner onu da açıkladı. Eski köy, dağ eteğine kurulmuştu, hemen arkasında büyük kayalardan oluşmuş tepe vardı.
Rivayete göre bilgin bir kişi bu kayalar köye düşer, köyün yerini değiştirin dediği için köy şimdiki yerine sahile taşınmış. Ama kayalar yerli yerinde duruyor, Coğrafya son sınıf bursiyerimiz Süleyman, bu kayaların düşmesi imkansız, ana kaya bunlar dedi. Yani rivayet doğruysa bilgin köylüyü yanlış yönlendirmiş. Köyün şimdiki yeri daha tehlikeli, aşırı yağışlarda sel felaketine maruz kalmış. Bu güzel, eski köy içinde eski binalar arasında dolaştık, çimlere uzandık, manzarayı seyre daldık. Ortam bu kadar güzel olur da şarkı söyleyen çıkmaz mı? Sesinin güzel olduğunu bildiğim iki bursiyerimize emri vaki yaptım. Onlar da beni kırmadılar, güzel bir mini konser de dinledik. Saat 16:00 oldu, artık yavaş yavaş ayrılma zamanı gelmişti. Ama köyden kopmak ne mümkün.
Caner'in anne ve babası o kadar sıcak ve içtendiler ki, yol üzerinde kendi enginar bahçesine uğramadan gidemedik. Bahçelerindeki bademlerden elbet nasibimizi aldık. Enginarı çiğ halde hiç yememiştik, onun da lezzetinin farkına vardık. Hatta hiç sebze yemeyen Selime arkadaşımız bile hatırımı kırmadı ve çiğ halde enginar yedi... Köyden çıkışımız saat 17'yi buldu. Trafik sıkışıklığı nedeniyle saat 20:00 gibi İzmir'e varabildik, ama hiç kimse şikayetçi değildi. Herkes mutlu ve gururluydu. Bizler için çok anlamlı bir gündü, az zamanda büyük işler başarmıştık. En kısa zamanda tekrar bir araya gelmek dilekleriyle ayrılıp evlerimize huzur içinde döndük. Sevgiler, saygılar Levent Kırılmaz